İnanç Savunması

Hristiyan Nedir?

Hristiyan nedir? Hristiyan kime denir? Herhalde bu soru kadar göreceli ve çok çeşitli cevaplara sahip başka bir soru yoktur. Bu soruyu 10 farklı kişiye sorun ve göreceksiniz ki beş veya altı farklı cevap alacaksınız. Bu cevaplardan en yaygın olanlarından bazılarını aşağıda listeledik.

BİRİNCİ CEVAP: “Tabi, elbette ben bir Hristiyan’ım. Elimden gelenin en iyisini yapıyorum. On Emir’i, kuralları ve İsa Mesih’in dağdaki vaazında söylediği her şeyi yerine getirmeye çalışarak yaşıyorum.”

İKİNCİ CEVAP:  “Kesinlikle, ben bir Hristiyan’ım. Eğer ben değilsem, kim Hristiyan olabilir bilmiyorum. Çünkü annem ve babam çok dindar insanlar. Hatta amcam kilisede hizmet ediyor.”

ÜÇÜNCÜ CEVAP:  “Gerçekten öyleyim. Her Pazar kiliseye gittim ve İncil derslerine katıldım. Vaftiz oldum ve kilise üyesiyim. 14 yaşımda kiliseye katılmıştım.”

DÖRDÜNCÜ CEVAP:  “Biliyorum ki ben bir Hristiyan’ım, bir kişi gelip benimle İsa Mesih hakkında paylaştı ve beni davet etti. Ben de orada Mesih hakkındaki kararımı verdim. Bu kişi bana eğer İsa’yı kurtarıcım olarak kabul edersem bir daha hiç kaybolmayacağımı söyledi. Kaybolmak istemiyorum, cehennem de çok kötü bir yer. Ben de İsa’yı kabul ettim ve biliyorum ki ne olursa olsun Tanrı beni asla reddetmeyecek. Bunu biliyorum çünkü sunağın önüne gittim ve İsa Mesih’e olan imanımı ikrar ettim.”

BEŞİNCİ CEVAP: “Hristiyan olup olmadığımı bilmiyorum, kimsenin bunu bilebileceğini de zannetmiyorum. Kim bundan emin olabilir ki? Sanırım ölümü beklemeli ve sonrasında neler olacağını görmeliyiz.”

ALTINCI CEVAP:  “Tabi, ben bir Hristiyan’ım. Herkes değil mi? Tanrı herkesin babası değil mi? Belki başka yollardan gidiyoruz, ama tüm yollar aynı varış noktasına çıkıyor. Hepimiz aynı Tanrı’ya inanmıyor muyuz? İnancınızın adını ne koyduğunuz önemli değil.”

‘Hristiyan nedir?’ sorusuna yukarıdaki altı cevaptan başka birçok cevap verilmiştir. Peki, kim haklı? Bu cevaplardan hangisi doğru? Hristiyan nedir, kime denir bunu bilebilir miyiz? Yoksa ömür boyu bir belirsizlik içerisinde mi kalacağız? Doğrusu eğer insan aklına ve fikirlerine bakarak bunun yanıtını ararsak bilinmezlikler denizinde debeleniriz. Çünkü bir kişi cevabında en az diğer kişi kadar haklıdır. Ancak eğer biz Tanrı’nın sözüne bakarsak ve buna göre bir cevap ararsak, bu sorunun cevabındaki karmaşıklık ortadan kalkacaktır.

Kutsal Kitap’ın içerisinde şu gibi birçok ifade bulmak mümkün: “Sözün adımlarım için çıra, yolum için ışıktır.” (Mezmur 119:105); “RAB’bin yasası yetkindir, cana can katar, RAB’bin buyrukları güvenilirdir, Saf adama bilgelik verir.” (Mezmur 19:7); “Sense öğrendiğin ve güvendiğin ilkelere bağlı kal. Çünkü bunları kimlerden öğrendiğini biliyorsun. Mesih İsa’ya iman aracılığıyla seni bilge kılıp kurtuluşa kavuşturacak güçte olan Kutsal Yazıları da çocukluğundan beri biliyorsun. Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır.” (2.Timoteos 3:15-16)

Bu ayetler Tanrı’nın ruhsal konular hakkında bilgi sahibi olabilmemiz için Kutsal Kitap’ı bizlere verdiğini öğretiyor. Bu nedenle, Hristiyan nedir? Sorusunun cevabını bulabilmemizin tek anlamlı yolu Kutsal Kitap ayetlerine bakmaktır. Bilmediğimiz bir ülkede, bilmediğimiz bir şehri ziyaret edecek olursak, mutlaka elimize bir harita almamız gerekir. Böylece gitmek istediğimiz yeri kaybolmadan bulabiliriz. Daha önce o şehirde hiç bulunmamış bir kişiye dönüp o şehir hakkında yön tarifi ve bilgi istemeyiz. Bir felsefe veya bilim kitabına da başvurmayız yönümüzü bulabilmek için. Bu konuda yaptığımız şey o şehre ait olan bir haritaya sahip olmaktır, çünkü ancak o harita bize o şehir hakkındaki doğru bilgileri sunabilir. Kutsal Kitap da bunun gibidir. Kutsal Kitap Tanrı’nın ilahi esinlemesiyle ve kontrolünde yazılmıştır. Böylece kurtuluş yolunda bizleri bilgilendiren, Tanrı’nın yollarını gösteren haritamız olmuştur.

Tanrı’nın bizlere Kutsal Kitap’ı vermesindeki amaçlarından biri de kurtuluşun yolunu bizlere anlatmaktır. Şimdi yukarıdaki altı yaygın cevabı Kutsal Kitap’ın filtresinden geçirerek inceleyelim. Acaba “Hristiyan nedir?” sorusuna Kutsal Kitap’ın verdiği cevap ile yukarıda verilmiş olan altı cevap örtüşüyor mu?

Birinci cevap şunu söylüyor: Kurtuluş işlerimize bağlıdır. Ama Kutsal Kitap diyor ki: “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrının armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9) Bu ayetleri okuduğumuzda Tanrı’nın lütfu aracılığıyla kurtuluşun geldiğini açıkça görüyoruz. ‘Lütuf’ sözcüğü hak edilmeden verilen iyilik anlamına gelir. Kurtuluş, Tanrı’nın verdiği karşılıksız bir armağandır. Ve bu ayetler bizlere kurtuluşun kimsenin övünebileceği bir ödül olmadığını da söylüyor. Başka bir yerde ayetler şöyle der:  “Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruhun yenilemesiyle yaptı.” (Titus 3:5-6) Benzer olarak Kutsal Kitap şunu da açıkça belirtir: “Bu nedenle Yasanın gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır.” (Romalılar 3:20)

İkinci cevap şunu söylüyor:  Kurtuluş soydan gelir. Ama Kutsal Kitap diyor ki: “Kendisini(İsa Mesih’i) kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrının çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne beden ne de insan isteğinden doğdular; tersine, Tanrıdan doğdular.” (Yuhanna 1:12-13) Bu ayetler bize açıkça geldiğimiz soyun, ırkımızın, kan bağımızın, ailevi bağlarımızın veya herhangi başka bir faktörün bizim Hristiyan olup olmamızla ilgisi yoktur. Filipililer 3:4-5 ayetleri de bu konuda bizlere aynı gerçeği öğretmektedir.

Üçüncü cevap şunu söylüyor: Kurtuluş bizim dindarlığımızdan gelir. Ama Kutsal Kitap diyor ki: “O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’ O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!’ diyeceğim.” (Matta 7:22-23) Bunun dışında Markos 7:1-7; Yuhanna 3:1-8; Luka 18:9-17; Filipililer 3:6-7; Galatyalılar 1:14-15; Mezmurlar 51:16-17 gibi birçok ayet bizlere Hristiyan’ın sadece belli dinsel aktiviteleri yerine getiren kişiler olmadıklarını ve bu şekilde kurtuluşun mümkün olmadığını söyler.

Dördüncü cevap şunu söylüyor: Kurtuluş ağzımızla belli sözleri tekrar etmemizle ve bu yolla imanımızı açıklamamızla veya belli bir duayı etmemizle kazanılır. Ama Kutsal Kitap diyor ki: “Fısıh Bayramında İsa’nın Yeruşalim’de bulunduğu sırada gerçekleştirdiği belirtileri gören birçokları Onun adına iman ettiler. Ama İsa bütün insanların yüreğini bildiği için onlara güvenmiyordu. İnsan hakkında kimsenin O’na bir şey söylemesine gerek yoktu. Çünkü kendisi insanın içinden geçenleri biliyordu.” (Yuhanna 2:23-25) Bu yolla kurtuluşun olacağına inanan kişiler ağızlarıyla iman ettiklerinde Hristiyan olduklarını söylerler, ancak Tanrı onların yüreklerini bilir ve imanın sözde değil özde olması gerektiğini söyler. Başka birçok ayet bu şekilde bir kurtuluşun olmadığı konusunda bizleri aydınlatır. Bazı ayetler: Elçilerin İşleri 8:12-24; Yuhanna 3:36; Yakup 2:14-26; 2.Korintliler 5:17.

Beşinci cevap şunu söylüyor: Cennete gidip gitmeyeceğinizi, kurtulup kurtulamayacağınızı bu dünyadayken bilemezsiniz. Ama Kutsal Kitap diyor ki:  “Bu acıları çekmemin nedeni de budur. Ama bundan utanmıyorum. Çünkü kime inandığımı biliyorum. Onun bana emanet ettiğini o güne dek koruyacak güçte olduğuna eminim.” (2.Timoteos 1:12) “Tanrı Oğlunun adına iman eden sizlere, sonsuz yaşama sahip olduğunuzu bilesiniz diye bunları yazdım.” (1.Yuhanna 5:13) Hristiyan olduğumuzu ve kurtulacağımızı bizlere öğreten diğer ayetlerden bazıları ise şunlardır: Yuhanna 5:24; Romalılar 8:1; 2.Petrus 1:4-11.

Altıncı cevap şunu söylüyor: Aslında hepimiz Hristiyan’ız ve herkes eninde sonunda elbet cennete gidecektir. Ama Kutsal Kitap diyor ki: “Ona iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrının biricik Oğlunun adına iman etmemiştir.” (Yuhanna 3:18) Oğul’a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. (Yuhanna 3:36) Siz babanız İblistensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. (Yuhanna 8:44) “İsa, “Yol, gerçek ve yaşam Benim” dedi. Benim aracılığım olmadan Babaya kimse gelemez.” (Yuhanna 14:6) Herkesin cennete gitmeyeceğine dair diğer bazı ayetler ise Yuhanna 8:3-44; Vahiy 20:11-15; Efesliler 2:2-3; Koloseliler 3:6.

Görüldüğü gibi “Hristiyan nedir?” sorusuna verilmiş olan bu altı yaygın cevap, Kutsal Kitap filtresinden geçirildiğinde, Tanrısal standartlar ile karşılaştırıldığında çok yetersiz ve yanlış olduğu apaçık ortaya çıkmaktadır. Verilmiş tüm yanıtlar Tanrı sözüyle çelişmektedir. Eğer “Hristiyan nedir” sorusuna verdiğiniz cevap yukarıdaki altı cevaptan biriyse, Kutsal Kitap’a göre yanlışsınız. Eğer kurtuluş umudunuz yukarıdaki altı cevaptan birindeki gibi görüşe dayanıyorsa, umudunuzu yanlış bir temel üzerine kurulmuş demektir ve bu Hristiyan olmadığınızı gösterir. Neden? Çünkü Hristiyan yalnızca iyi işler yapan kişi değildir; Hristiyan bir aileden doğmuş kişi değildir; dinsel aktiviteleri yerine getiren kişi değildir; yalnızca sözleriyle inandığını açıklayan kişi değildir; vaftiz olmuş kişi değildir. O halde tüm bu cevaplar bize “Hristiyan nedir?” sorusunun cevabını vermiyorsa, doğrusu nedir? Kutsal Kitap bu soruyu nasıl yanıtlıyor?

İlk olarak şunu açıklığa kavuşturmalıyız; Kutsal Kitap bize Hristiyan olan kişinin hayatının radikal bir şekilde, Tanrı’nın gücü aracılığıyla değiştiğini söyler. Hristiyan kişinin nasıl olması gerektiği konusunda birçok ayet bize kesin ifadelerde bulunur. Bazı ayetler Hristiyan olan kişinin yeni bir yaratık olduğundan bahseder. (2.Korintliler 5:17; Efesliler 4:24; Koloseliler 3:9-10; Efesliler 2:10; Galatyalılar 6:15 gibi) Diğer Kutsal Kitap ayetleri Hristiyan olan kişinin ilahî bir özyapıya ortak olduğumuzu söyler. (2.Petrus 1:-2-4) Bu kişinin Hristiyan olduğunda Tanrı tarafından kendisine verilmiş yeni bir doğaya sahip olacağı anlamına gelir. Bu iki manada ilahidir. Tanrı tarafından yaratılmış ve içimize koyulmuştur. (Yakup 1:17); Tanrı kutsal olduğu gibi, kendisi gibi kutsal olabilmemiz için de bize bu ilahi doğasında bulunan kutsallığı ve doğruluğu sağlanmıştır. (1.Yuhanna 2:29; 1.Yuhanna 3:7; 1.Petrus 1:15-16) Yine başka ayetler bizlere Hristiyan olan kişinin Tanrı’nın çocukları olarak anıldığını söyler. (Yakup 1:18; 1.Yuhanna 5:1; Yuhanna 1:12-13) Dahası var, Kutsal Kitap Hristiyan bir kişinin yeniden doğuş yıkamasıyla yenilendiğini belirtir. (Titus 3:5) Buna ek olarak, Kutsal Yazılar imanlı olan kişinin ölümden yaşama geçtiğini, ölüyken yaşam bulduğunu açıkça söyler. (Yuhanna 5:24; Yuhanna 25; Efesliler 2:1; Koloseliler 2:13; Luka 15:24,32)

Kutsal Kitap’ta yer alan birçok ayet, sıklıkla bizlere Hristiyan kişinin yaşamının açıkça Tanrı’nın gücü sayesinde radikal bir değişime uğradığını açıklar. Hristiyan olmak aslında Tanrı’nın insan üzerindeki olağanüstü bir eylemidir. Bu yalnızca dış görünüşümüzde görülecek bir değişim değil; yalnızca eğitim veya dinimizde olacak bir değişim değildir. İnsan doğası belki eğitim aracılığıyla yüksek standartlara ulaşabilir ancak kendisinden tamamen farklı bir çalışma düzeninin içerisine koyulamaz. Bir insanın bir at veya kuş gibi yetiştirilmesine veya bu yönde geliştirilmesine olanak yoktur. Bunun gibi, günahkâr bir insanın da ruhsal bir insan olarak geliştirilmesinin bir yolu yoktur. Bir bahçeyi düşünecek olursak, dışarıdan oraya bazı yabani otları getirip dikebiliriz; onları gübreleyip sulayabiliriz; ancak ne kadar uğraşırsak uğraşalım bu yabani otlar bir gül bahçesine dönüşmeyecektir. Eğitim veya din insanın günahkâr doğasını değiştiremez, sadece bazı şeylerden arıtır.

Hristiyan olmak tamamen yeni bir doğanın kişinin içerisine nakledilmesi durumudur. Yeniden doğmuş olmaktır, göklerden doğmaktır, yeni yaratılışa sahip olmaktır, yenilenmiş ve tekrar yapılandırılmış olmaktır. J. C. Ryle, Hristiyan olan kişinin hayatının merkezindeki değişimi şöyle tanımlıyor:

“Bir zamanlar Rab İsa Mesih’te herhangi bir güzellik veya üstünlük görmeyen kişi, O’nun hakkında konuşan vaizlerin sözlerinden pek bir şey anlamaz. Ama daha sonra size Mesih’in çok değerli bir İnci, her şeyden çok üstün olan, Kurtarıcısı, Koruyucusu, Kâhini, Kralı, Fizikçisi, Çobanı, Arkadaşı ve Her şeyi olduğunu söyler.

Bir zamanlar kişi lütuf sözcüğünde herhangi bir sevinç bulamaz. Kutsal Kitap önemsiz gelir. Duaları, eğer hiç ettiyse, çok boştur. Pazar günü yorucu bir gündür. Vaaz zamanları sıkıcı ve çoğu zaman onun uykusunu getiren zamanlardır. Ama şimdi hepsi değişmiş, tüm bu şeyler onun için ruhsal gıda, huzur, teselli ve ruhundaki büyük sevinç haline gelmiştir.

Kişi bir zamanlar samimi Hristiyanlardan hoşlanmaz, onlardan uzak durur. Ama eskiden kasvetli, zayıf ve ruhsuz olarak gördüğü bu kişiler artık dünyada eşi benzerine zor rastlanan harika insanlar haline gelmiştir. Onlarla aynı paydaşlığın içerisinde bulunmak kadar mutluluk veren başka bir şey olmadığını düşünür. Herkesin havariler gibi olduğu bir dünyanın cennet olacağını düşünür ve hisseder.

Bir zamanlar kişi yalnızca dünyayı önemser. Dünyasal arzularının peşinden gider ve buradaki işlerle meşgul olur. Ama şimdi kişi tüm bunlara boş olarak bakar, dünyayı tatmin etmeyen bir yer olarak görür, misafir olduğunu düşünür ve gelecek olan yaşama kendisini hazırlar. Hazinesini göklerde biriktirir. Çünkü evi bu dünyanın ötesindedir.

Görünüşte Hristiyan olan kişi ile gerçekte Hristiyan olan kişinin arasındaki bu uçurumu görebiliyor musunuz? Bu bir kişinin diğerinden daha iyi veya daha kötü olmasını gösteren farklılık değildir, bu ölüm ile yaşam arasındaki farklılıktır. Dağlık arazilerde, doğal ortamlarda yetişen çiçekler kuşkusuz en iyi yapay çiçekten çok daha muhteşemdir. Çünkü hiçbir insan eli değmeden ve hiçbir bilimsel yöntem kullanılmadan harika bir şekilde, muhteşem görselliğe sahip olarak orada yaşam bulmuştur. Bugüne kadar yapılmış olan en güzel heykel bile küçük bir evde yaşayan yoksul ve hasta bir çocuğun yanında bir hiçtir. Çünkü o heykel tüm güzelliğine karşın ölüdür, çocuk ise muhteşem bir yaratılışa sahiptir. Mesih’in ailesinin en zayıf üyesi, Tanrı’nın gözünde dünyanın en yetenekli insanından çok daha değerli ve yüksektedir. Tanrı’da olan kişi, sonsuza kadar yaşayacaktır. Tanrı’da olmayan kişi ise, tüm aklına ve yeteneklerine rağmen günah içinde ölüdür. John Berridge’in mezar taşında yazan şey çok doğru ve anlamlıdır: “Bunu okuyan sen! Yeniden doğdun mu? Unutma, yeniden doğuş olmadan kurtuluş yok!”

Tanrı’nın olağanüstü gücüyle radikal bir şekilde değişmiş olan kişiye Hristiyan denir. Tanrı’nın bu olağanüstü işi genelde Kutsal Kitap’ın mesajının vaaz edilmesiyle bağlantılı olarak gerçekleşir.  Ayetler 1.Petrus 1:23-25’de şöyle yazar “Çünkü ölümlü değil, ölümsüz bir tohumdan, yani Tanrı`nın diri ve kalıcı sözü aracılığıyla yeniden doğdunuz. Nitekim “İnsan soyu ota benzer, Bütün yüceliği kır çiçeği gibidir. Ot kurur, çiçek solar, Ama RAB’bin sözü sonsuza dek kalır.” İşte size müjdelenmiş olan söz budur.” Ve Yakup 1:18 ilan eder:  “O, yarattıklarının bir anlamda ilk meyveleri olmamız için bizleri kendi isteği uyarınca, gerçeğin bildirisiyle yaşama kavuşturdu.” Bir diğer bölüm Efesliler 1:13 şöyle yazar: “Gerçeğin bildirisini, kurtuluşunuzun Müjdesini duyup Ona iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruhla Onda mühürlendiniz.” Romalılar 10:17 ayetleri tanıklık eder “Demek ki iman, haberi duymakla, duymak da Mesih’le ilgili sözün yayılmasıyla olur.” 1.Korintliler 1:21 şöyle der: “Mademki dünya Tanrının bilgeliği uyarınca Tanrıyı kendi bilgeliğiyle tanımadı, Tanrı iman edenleri saçma sayılan bildiriyle kurtarmaya razı oldu.” Tanrı sözünün açıkça söylediği gibi, Kutsal Ruh, günahkârların yüreklerine Tanrı’nın Kutsal Sözünü bir ok gibi gönderir. Ve bu Söz günahın yüreklerimizde oluşturduğu yüksek duvarları kırarak, hayatımızın merkezinde yeni bir yaşam yaratır. Bu durumda kişi çok farklı düşünmeye başlar. Tanrısal konuları daha çok düşünmeye başlar. Duyguları yenilenir. Sevdiği ve sevmediği değişir, Tanrısal olan her şeyi sevmeye başlar. İstekleri çok daha farklı işlemeye başlar. Günahı üzerinden atmaya karar verir, Tanrı’ya iman eder ve İsa Mesih’i izlemeye başlar. Hayatını Tanrı’nın Sözüne göre şekillendirmeye başlar, artık kendi aklına ve kendi gücüne bel bağlamayı bırakır. Tüm bunlar kişinin hayatında çalışmaya başlayan Tanrı’nın olağanüstü gücünün bir sonucudur, kişinin kendi çabaları değil.

İkinci olarak Kutsal Kitap şunu söyler; Hristiyan olan bir kişi her geçen gün artan ölçüde Tanrı karşısındaki acizliğini görmeye başlar ve Tanrı’nın kendisi üzerindeki lütfunun büyüklüğünü her geçen gün daha fazla anlar. Çünkü kişi günahlarının farkına varır. Tanrı’nın yasasını nasıl bozduğunu ve Tanrı tarafından gelecek laneti hak ettiğini görür. Hristiyan olan kişi, babasından uzaklara gitmiş ve kaybolmuş olan Kaybolan Oğul benzetmesini okuduğunda şöyle der: “Buradaki kaybolmuş oğul bendim. Göksel Babamdan uzaklara gittim ve orada sefahat içinde yaşam sürerek varımı yoğumu çarçur ettim.” Ve o benzetmedeki gibi Baba Tanrı’nın önüne gelişini ve Baba Tanrı’nın onu nasıl kucakladığını düşünür. “Günah işleyen, yasaya karşı gelmiş olur. Çünkü günah demek, yasaya karşı gelmek demektir.” Yazan 1.Yuhanna 3:4 ayetlerini okur ve gerçekte bir günahkar olduğunun, ölümü hak ettiğinin farkına varır.

Ancak Hristiyan kişi yalnızca yaşamındaki günahlarının farkına varmakla kalmaz; aynı zamanda bunun günahkâr doğasından kaynaklandığının bilincine varır. Doğduğunda miras aldığı bu günahkâr doğasının Tanrı’ya karşı isyan içinde olduğunu ve dizginlenmediği takdirde çok en fena günahlara dahi düşebileceğinin farkına varır. Ve kişi Romalılar 7:24’de Pavlus’un “Ne zavallı insanım! Ölüme götüren bu bedenden beni kim kurtaracak?” sözlerini okuduğunda çok iyi anlar. Ve Pavlus gibi devam eder: “Ben iyi olanı yapmak isterken, karşımda hep kötülük vardır. İç varlığımda Tanrının Yasasından zevk alıyorum. Ama bedenimin üyelerinde bambaşka bir yasa görüyorum.”

Rab’be gelmiş bir Hristiyan tıpkı Davut’un Mezmur 51.bölümde yakardığı gibi Tanrı’ya yakarır ve söyler: “Ey Tanrı, lütfet bana, Sevgin uğruna; Sil isyanlarımı, Sınırsız merhametin uğruna. Tümüyle yıka beni suçumdan, Arıt beni günahımdan. Çünkü biliyorum isyanlarımı, Günahım sürekli karşımda. Sana karşı, yalnız sana karşı günah işledim, Senin gözünde kötü olanı yaptım. Öyle ki, konuşurken haklı, Yargılarken adil olasın. Nitekim suç içinde doğdum ben, Günah içinde annem bana hamile kaldı. Madem sen gönülde sadakat istiyorsun, Bilgelik öğret bana yüreğimin derinliklerinde. Beni mercanköşkotuyla arıt, paklanayım, Yıka beni, kardan beyaz olayım. Başkaldıranlara senin yollarını öğreteyim, Günahkârlar geri dönsün sana. Kurtar beni kan dökme suçundan, Ey Tanrı, beni kurtaran Tanrı, Dilim senin kurtarışını ilahilerle övsün.” Kişi yalnızca günahlı eylemlerinin değil, ama günahlı yüreğinin doğasının da farkına varır. “Yürek her şeyden daha aldatıcıdır, iyileşmez, Onu kim anlayabilir?” (Yeremya 17:9) Tüm bunlar karşısında kişi yeni bir yüreğe ve yeni bir doğaya sahip olması gerektiğini bilir.

Üçüncü olarak, Hristiyan olmuş kişi İsa Mesih’in Tanrı olduğunu beyan eder ve onun tek kurtarıcı olduğunu, günahlarımızın bedelini çarmıhta ödediğine iman eder. Matta 21:10’da Mesih Yeruşalim’de girdiğinde bütün kent “bu kimdir?” sorusuyla çalkalanmıştı. Bu soru çok önemlidir, Rab İsa Mesih kadar dünya tarihini etkilemiş ve değiştirmiş başka bir kişi yoktur. Bu sorunun cevabı ile milyonlarca kişinin hayatını değiştirdi ve değiştirmekte. Kutsal Kitap bize İsa’nın kim olduğunu açıkça söyler. Kutsal Kitap’ı okuyup da İsa Mesih’in kim olduğu konusunda şüpheye düşenler ya hiç Tanrı Sözünü samimi olarak çalışmamıştır ya da Tanrısal gerçekleri kabul etmek istemiyordur. “Tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır.” (1.Timoteos 2:5)

Çarmıhın ne denli önemli olduğunu kavramamız için başlangıca, yani yaratılışa gidebiliriz. Başlangıçta Tanrı yeri, gökleri ve içindeki her şeyi iyi olarak yarattı. Ve ardından insanı, Adem’i topraktan yarattı. Üstelik kendi benzeyişinde yarattı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden de kadını, yani Havva’yı yarattı. Her şeyi yaratıp bunun iyi olduğunu belirten Tanrı, insanı yarattıktan sonra bunun “çok iyi” olduğunu söyledi. Adem ve Havva çıplaktı ve henüz utanç nedir bilmiyorlardı. Tanrı onlara bütün her şeyi vermişti, bütün ağaçları ve meyvelerini vermişti ancak sadece bir ağacı onlardan esirgemişti. Tanrı, “Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın, yoksa ölürsünüz” diyerek insanı uyardı. Ancak şeytan, “kesinlikle ölmezsiniz, o meyveyi yerseniz Tanrı gibi olursunuz!” diyerek insanı tuzağına düşürdü. “Tanrı gibi olmak” motivasyonuyla insan meyveyi yedi, ve bir anlamda Tanrı’ya küfür etmiş, O’na yalancı demiş oldu. Burada yalnızca yenilen bir yasak meyve yok, Tanrı’ya karşı itaatsizlikten öte, O’na karşı edilmiş bir hakaret görüyoruz. Tanrı ile insan bir antlaşma yapmıştı. Antlaşma bozulmadığı takdirde her şey çok güzel gidecekti. Ama insan antlaşmayı bozdu ve Tanrı’ya karşı geldi.

Tanrı tüm işlerinde yüzde yüz adaletlidir. Yaptığı antlaşmalara sadıktır. Bu durumda yüzde yüz adaletli olan Tanrı, eğer yaptığı bu antlaşmanın kuralına uymazsa bu Onun kendi doğasına ters düşer. Dolayısıyla Tanrı, yasak meyveyi yemenin bedelini vermek durumundadır. Adem ile Havva meyveyi yediler, ve Tanrısal adalet gereği, yapılan antlaşma uyarınca ölümlü doğayı, günahlı doğayı aldılar. Ve Adem soyundan gelen herkes, bu günah lanetinin altında doğacaktır. Nitekim bugün Adem soyundan gelen bizler, bu günahlı doğaya sahibiz.

Tanrı yüzde yüz adaletli olmasının yanı sıra, merhametlidir de. Tanrı adaleti tam olarak uygulamak istediği gibi, yarattığı insana merhamet de etmek ister. Hem adaleti sağlayıp ölüm cezasını insana vermişken, hem de merhamet edip onları bu ölümden nasıl kurtarabilirdi? Bunun ilk müjdesini, yani ilk kurtuluş müjdesini aslında yaratılış bölümünde görüyoruz. “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu Birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.” Yaratılış 3:15 ayetlerindeki bu vaat aslında insanın kurtuluşunun başlangıçtaki müjdesiydi. Kadının soyu, yılanın başını ezecekti.

Tanrı yarattığı dünyayı bırakmadı, düşmüş insanı terk etmedi. Tanrı’ya isyan ederek düşen atamızın günahı bütün yaratılışı etkilese de, Tanrı, İbrahim’i çağırdı ve onunla bir antlaşma yapmaya karar verdi. Yaratılış 12.bölüm’de okuduğumuz üzere, Tanrı İbrahim’e bir soy vaat etti ve yeryüzündeki tüm halkların İbrahim aracılığıyla kutsanacağı sözünü verdi.

İbrahim’e oğlunu kurban etmesini söyleyen Tanrı, daha sonra İbrahim’in oğlu İshak’ı kurban etmesine engel olarak, ona kurbanlık bir koç sağladı. Oğlunun yerine İbrahim, Tanrı’nın sağladığı o kurbanlık koçu yakmalık sunu olarak sundu. Tanrı, kurban aracılığıyla bize günahlarımızın sonucunda kan akması gerektiğini öğretti. Günahın ücreti ölümdür. Hepimiz günah işliyoruz ve hepimizin günahlarının ücreti ölümdür. Peki, bu durumda kim günahlarından tam olarak arınabilir ve kurtuluşa erişebilir? Eğer günahımızın bedelini kan ile ödeyebileceksek, kurbanlık bir hayvan kanı bizim günahlarımızı örtebilir mi? Örtemez, çünkü hayvan ile insan eşit değil. Bir insanın yerine, ancak bir insan ölebilir. Ancak her insan günahlı, Âdem soyundan gelen herkes bu günahı üzerine alıyor ve günah laneti ile doğuyor. Bu durumda günahlı olan bir insan, günahlı olan diğer bir insan için ölüp onun günahlarını ortadan kaldıramaz. Tam bu nokta da Tanrı’nın kurtarışı devreye giriyor.

Tanrı, günah sonrası kadının soyundan kurtuluş geleceğini vaat etmişti. İbrahim için kurbanlık koç sağlayan Tanrı, insanlar için de kurbanı kendi sağlayacaktı. İsa Mesih, bakire Meryem’den doğdu. Bakire Meryem’den doğmasının sebebi, O’nun kadının soyundan gelmesini gerektirdiğindendi. Mesih, Âdem’den gelen lanetin altında doğmadı. Kusursuz bir yaşam sürdü, günahsızdı. Ve Mesih’in geliş amacı çarmıhta bizim günahlarımızın bedelini ödemek ve insanlara bu kurtuluş kapısını açmaktı. Yalnızca günahsız, günah laneti altında doğmamış, kusursuz bir kişi insanların günahlarını üzerine yüklenebilir ve onlara merhamet kapısını, kurtuluş kapısını açabilirdi. O da İsa Mesih, yani Tanrı’nın Oğluydu. Mesih, biz daha günahlarımız içinde ölüyken, bizim için çarmıhta öldü. Üçüncü gün ölümü yendi ve ölüler arasından dirildi. Göğe yükseldi ve Baba Tanrı’nın sağında oturmaktadır. Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O`na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. (Yuhanna 3:16) Tanrı biricik Oğlu aracılığıyla yaşayalım, ölümden kurtulalım diye, O’nu bizler için dünyaya gönderdi ve bize olan sevgisini, merhametini gösterdi.

Öyleyse Hristiyan kişi Mesih’in çarmıhta onun için katlandığı acıları, hiç suçu günahı yokken çektiği eziyeti ve aldığı ölüm cezasının sebebini bilir. Tanrı’nın lütfu çok büyüktür ve hiç hak etmeyen insana bu kurtuluş armağanını vermiş ve merhamet etmiştir. Üstelik yalnız merhamet etmekle kalmamış, ama iman edenlere Tanrı çocukları adını vermiştir. Tanrı`yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu`nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur. (1. Yuhanna 4:10)

İsa Mesih öldükten sonra üçüncü gün ölümü yendi, ölüler arasından dirildi. Göğe yükseldi ve Baba Tanrı’nın sağında oturdu. Oradan dirileri ve ölüleri yargılamak için görkemle tekrar gelecek ve Onun krallığı asla son bulmayacak. O’na iman eden herkes sonsuza dek yaşayacak.